Dövizde kritik bir evreye geliyoruz. Çünkü sürekli gelecek denilen yabancı sermaye hala ortalarda yok. Kurlardaki yükselişi kontrol edebilmek için sürekli yabancı sermaye girişi şart diyoruz. Türkiye'nin sattıkları ve aldıkları, ülkeye giren ve çıkan sermaye arasındaki negatif farkı nereye kadar kaynağı belirsiz para ile kapatacağız?
Net hata noksan denilen bu kaleme baktığımızda 16,3 milyar dolara ulaştığı görülüyor. Oysa bu fark ya yabancı yatırımlarla ya da bizim ihracat fazlamızla kapatılmalıydı. Yine de cari açık rakamlarına baktığımızda kredilerin daralmasına bağlı olarak negatif farkın azaldığını görüyoruz. Ama kredi ve ticareti daraltarak işsizliği artırdığımızı da unutmayalım.
Ağustos gerçekleşmesi ile son 12 aylık cari açık 57,0 milyar dolar ile GSYH’ya oranla %5.6 seviyesine geriledi. Buna ek olarak, Eylül ayı gümrük dış ticaret öncü verileri geçen yılın yaklaşık 4,6 milyar dolar altında dış açığa işaret ederken, turizm gelirlerinde devam eden artışın da yardımı ile Eylül’de 1,0 milyar dolar civarı cari fazla verilebileceğini ve son 12 aylık cari açıkta düşüşün devam edeceğini düşündürüyor.
Peki cari açıktaki iyileşme kuru aşağı çeker mi? Cevabımız hayır ama en azından kurda sert yükselişi önleyecek bir baraj görevi olacaktır.
Cari açıkta iyileşme konuşurken girişte de söylediğimiz gibi yabancı sermaye girişleri şart. Ancak enflasyon konusunda sadece finansal önlemler almak, yani faiz artırıp kredileri kısıp talebi düşürmek yeterli olmayacaktır. Reel sektörde özellikle tarımdaki sıkıntılar devam ettikçe gıda fiyatları inmeyerek enflasyon ve bağlı olarak kur kontrolünü zora sokacaktır.
Yabancıların kur ve enflasyon dengesi görmeden gelmeyeceğini de hesaba katarsak kurda iç talebin daralmasına bağlı cari açığın yaratacağı düşüşün vereceği moral geçici olacaktır.