Alaattin AKTAŞ'tan ÜFE uyarısı

Dünya Gazetesi yazarı Alaattin AKTAŞ ÜFE'deki tehlikeyi anlattı.

Dünya Gazetesi yazarı Alaattin AKTAŞ ÜFE'deki tehlikeyi anlattı.

Alaattin AKTAŞ'ın dunya.com'da yayımlanan yazısını olduğu gibi aktarıyoruz:

✔ 2018'in sonbaharı; rahip krizi, faiz artırmama kararı, tırmanan kur ve sonuç: Üretici fiyat endeksinin tüketici fiyat endeksinin çok üstüne çıkması...

✔ 2021'in ilkbaharı; Merkez Bankası operasyonu, güvensizlik, tırmanan kur ve sonuç: Üretici fiyat endeksinin tüketici fiyat endeksinin çok çok üstüne çıkması...

Hani “Urfa Urfa olalı böyle zulüm görmedi” diye bir benzetme varya... TÜFE de TÜFE olalı Yİ-ÜFE'nin hiç böylesine gerisinde kalmadı. İki endeks arasındaki makas hiç bu kadar açılmadı.

Dolayısıyla bu farkın kapanacağı kaygısı yüzünden tüketiciyi de hiç böylesine yüklü zam korkusu sarmadı.

Çok dikkatli ve hazırlıklı olmak durumundayız. Tahmin edemeyeceğimiz kadar sıkıntılı bir süreç bizi bekliyor gibi görünüyor.

Nasıl ki “Bu ateşe kar dayanmaz” diyorsak, fiyat artışı konusunda da “Bu üretici fiyat artışına tüketici fiyat artışı dayanmaz” demek durumundayız.

220 ayın rekoru

Gerek TÜFE, gerek Yİ-ÜFE 2003 yılından bu yana hesaplanıyor, iki endeksin başlangıç yılı aynı. 2003 yılı ocak ayından bu yılın nisanına kadar tam 18 yıl 4 ay, yani 220 ay geçti. Ve Yİ-ÜFE ile TÜFE arasında bu 220 ayda bu yılın nisanındaki gibi bir fark hiç görülmedi.

2003 yılı ortalaması 100 olan endeksler nereye mi geldi? 4 Mayıs’ta da yazmıştık. Nisan ayındaki Yİ-ÜFE 641.63, TÜFE ise 532.32 düzeyinde.

Yani Yİ-ÜFE, TÜFE’den yüzde 20.53 daha yukarıda. Bu 220 ayda Yİ-ÜFE ile TÜFE arasında oluşan farkı gösteren grafiğimiz durumu aslında öylesine açık bir şekilde ortaya koyuyor ki...

Döviz kuru kaynaklı

Yİ-ÜFE ile TÜFE arasındaki makas daha önce 2018’in sonbaharında rahip krizinin yaşandığı dönemde de çok açılmıştı. 2018’in eylülündeki fark yüzde 12’yi aşmıştı.

Hatırlıyoruz değil mi, o dönemin temel özelliği de aynıydı:

“Faizi düşük tutma uğruna dövizin tırmanmasına göz yummak...”

Sonra ne yaptık, faizi rekor düzeyde artırıp yüzde 24’e çıkardık ve çok yüklü bir bedel ödemek suretiyle dövizi aşağı çektik, üretici fiyatlarının da gerilemesini sağladık.

Aradan iki yıl geçti, o zaman yaptığımızı, neredeyse aynısını bir kez daha denedik. Geçen yıl kasım ayına kadar faizi düşük tuttuk; kur arttı, üretici fiyatları tırmandı. Hani bünyeye giren zehir benzetmesi yapıyoruz ya, kurdan kaynaklanan maliyet yükü fiyatlara giriyor ama bu yükün çıkması hiç kolay olmuyordu. Kasımdan sonra kur gerilemekle birlikte hızı kesilse de fiyatlar artmayı sürdürdü.

Bu iyi gidiş bize “iyi gelmedi”, tuttuk martta Merkez Bankası operasyonu yaptık; “Faiz indirilmeli” diyen bir görüşü Merkez Bankası’nda hakim kıldık ve olanlar oldu.

Olan ne mi, işte nisan ayında oluşan tablo!

Faiz düşmediği halde sanki düşmüş gibi bir etki doğdu, her an her şeyin yaşanabileceği kaygısıyla yeniden tırmanışa geçen kur kasımdan nisana V çizdi.

Üretici fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 35’i aştı. Bunun yarısı kadar da tüketici fiyat artışı var.

Hep söylüyoruz, bir kez daha tekrar edelim. İki endeks arasındaki yüzde 21'e yaklaşan fark tüketici fiyatlarına aynen yansımayacak tabii ki. Ancak, buradan tüketiciye yansıma olmayacağını da kimse söyleyemez. İşte bu yüzden diyoruz ya “Yüzde 17’lik tüketici fiyat artışını arayabiliriz” diye...

Düzeltme: 4 Mayıs günkü yazımda bir hata yaptığımı fark ettim. Yİ-ÜFE ve TÜFE 2003 yılı bazlı olarak o yılın ocak ayından bu yana hesaplanıyor. Oysa ben hesaplamanın 2003’ün şubatında başladığını, ocak ayı endeksi bulunmadığını yazdım. Ocak ayında oluşmayan veri, değişim oranı. Çünkü her iki endekste de ocak ayı öncesi yok. Bu yüzden ne aylık değişim hesaplamak mümkün, ne yıllık. Ben değişim oranı hesaplanamayacağı gerçeğini bir anlığına endeks yokmuş gibi düşünüp öyle yazarak hata yapmış oldum.

TÜİK’i eleştirelim de doğru yerden eleştirelim

İçinde bulunduğumuz günlerde uygulanan sokağa çıkma kısıtlamasının TÜİK’in fiyat derlemesini büyük ölçüde sekteye uğrattığı, bu yüzden de bunun adeta fırsata çevrileceği ve mayıs ayı fiyat artışının düşük çıkması için kullanılacağı iddiası var.

TÜİK’i ya da başka bir kurumu varsayımlar üstünden giderek değil, somut verilerden, bilgilerden hareket ederek eleştirelim.

Ama pek tutarlılığı olmayan “Fiyat toplamayacaklar, böylece enflasyonu düşük gösterecekler” iddiasının peşine takılarak ayakları yere basmayan eleştirileri yapmayalım.

TÜİK’in fiyat derlemesinde normal zamana göre elbette bir sıkıntı var. Bu gayet normal. Üstelik bu sıkıntı ilk kez de ortaya çıkıyor değil, geçen yıl da benzer dönemler yaşandı.

Ama TÜİK bunun için çare üretmeye çalışıyor. Örneğin gıda maddelerinin fiyatı zaten derlenebiliyor; fiyatı eksik derlenebilen ürünlerde son fiyat dikkate alınıyor. Tümüyle kapalı olan sinema gibi, halı saha gibi yerlerden fiyat toplanması mümkün olmadığı için buralarla ilgili olarak önceki fiyatlar geçerli varsayılacak. Hem kaldı ki buraların toplam endekste ağırlığı varla yok arası.

Şunu da düşünmek gerek. Diyelim TÜİK mayısın fiyatlarını çok düşük gösterdi ve endeksi öyle hesapladı, mayıs enflasyonu düşük çıktı. Peki haziranda normal fiyatlarla hesaplama yapılırken bu kez mayısın düşük fiyatları başa bela olmayacak mı?

Haber Kategorisi
Ekonomi